Özür Dilerim

by.Julia Grigorieva

Meliha Ü. için

 

İnsanın içini ezen, benliğini ele geçiren, uykusunu ve gülücüğünü ipotek altına alan bir duygudur suçluluk…

Kişinin, kendisi için bir hapishaneye dönüşmesidir bir bakıma…

Bu demirden yorganı üzerine çeken, ağırlığıyla ezilir ve kararır… Yüzünün ortasına yapılmış bir dövme gibi taşır…

Evet, sahici suçluluk duygusu, insanı bir an olsun nefesiyle baş başa bırakmaz, onunla arasına girer- arasını bozar.

Sahici suçluluk duygusunun hasıl olması için, sahici bir suç hükmü vermesi gerekir vicdanın yapılana… Ama burada mühim olan, “Sahici bir suçun” var olmasıdır.

Ve af dilemesi gerekir kişinin, suçu kime karşı işlemişse.

Af dilemek, o betonlaşmış cümle kalıbını alıp, kabahat işlediğimiz kişinin karşısına buz gibi bir duvar örmek değildir her zaman, aslında hiçbir zaman affedilmeyi istemek samimiyetsiz ve zoraki sözcüklerin arasına saklanmış bir arzu olamaz. Telafi etmeye gönüllü olmak, tamir etmek için adamış olmak gerekiyor. Af dilemenin hakikatlisi böyle mümkün, gerçek kabahati, gerçek bir özür tazmin ediyor.

Gerçek bir SUÇU…

Geçenlerde telefonumu karıştırırken şöyle bir not düştüğümü gördüm:

“İnsan hata yaptığında özür diler, dilemelidir de… Fakat günün birinde kendinizi, doğruları söylediğiniz için özür dilerken buluyorsanız, buradan dürüstlüğün hata olduğu sonucunu mu çıkartacaksınız? Velev ki, hata… Dürüstlük bir hata.. Ama gariplik bu ya, ne kadar hatalıysanız o kadar erdemlisiniz…”

Buradaki yalın akıl yürütmenin, bizi taşıdığı yeri olanca açıklığıyla görüyoruz.

O halde soru şu, biz hangi erdemlerimiz için özür dilerken buluyoruz kendimizi?

Söz gelimi üretken ve çalışkan bir insansanız ve sizin kadar çalışkan, üretken ve hatta yaratıcı olmayan insanlar, “başarı” kürsülerini işgal ederken, siz hâlâ kendinizi anlatmaya çalışmanın tedirginliği ve belirsizliğiyle boğuşuyor, sizi anlamamakta direnenlerin karşısında, sözün sonunda özür dileyen bir halde şaşkınlığa yuvarlanıp, vazgeçiyorsunuz. Bir anlamda çalışkanlık ve üretkenlik ithamı üzerine savunmanızı veriyor , anlaşılmamak kabilinden hükmünüzü giyip, özür dileme cezanızı efendi efendi çekiyorsunuz. Başka türlü olabiliyor musunuz, islah oluyor musunuz, iflah oluyor musunuz? Hiç ümitlenmeyin…

Söz gelimi, hakikati ve işin gerçeğini olanca sarihliği ile görebiliyorsunuz. Bildikleriniz Ali Cengiz oyununu bozar, çarkın dişlisini kırar… Sevilmiyor, umursanmıyor, reddediliyorsunuz. Sözün sonunda “Hakikati söylediğim için özür dilerim” düsturuna varıyor tavrınız, vazgeçiyorsunuz. Çünkü hakikat sahibi olmayanlar sizden yavuz… Ve bir bakmışsınız yaygaraları ile bastırmışlar sesinizi.  Siz doğruyu bir mırıltı halinde söylüyorsunuz bundan böyle, sizden özür dileteceklerini bile bile, sonra damarınız kabaracak ve yine gemileri yakacaksınız – burası açık – ama o vakte kadar kendinizle konuşuyorsunuz, siz yine iflah olmuyor, yine iflah olmuyorsunuz…

Çok ayıp, bu kadarı da olmaz! Siz ne cüretle oyunları bozup, b*ka çomak sokuyorsunuz? Ne cüretle katmer katmer aymazlık bağlamış olanlara omuz atıyorsunuz, nasıl bu kadar kaşınıyorsunuz kuzum? Çabuk özür dileyin… Çabuk…

***

O kadar yorgun hissediyorum ki, fiziksel olan yorgunluğum da gani orası ayrı… Kemiklerimin futbol taraftarı gibi cayır cayır bağırarak “Biz buradayız!” diyorlar.

Ama etimi, kemiğimi, kanımı aşan bir yorgunluk bu.

İnsan ve adaletsizliğin kötü, mutsuz ve çarpık evliliğinden doğan, şımarık ve huysuz çocuklarla uğraşıyorum adeta. Ve o çocukların kırıp döktüğü, yakıp yıktığı enkazların arasından geçip özür diliyorum,

Doğruları söylediğim anlar için,

Ürettiğim anlar için,

Parlak, fırıldak, boş fakat kabarık görünmediğim tok, öz ve dolu olanı aradığım, kovaladığım ve sahiplendiğim için,

Özür dilerim…


“Özür Dilerim” için 3 cevap

  1. Haklisiniz Ezgi hanim.. Aslinda onemli olan ne icin ozur dilegigimiz.. Mesela Bu adaletsizlikte dogrularımiz için özür diledikten sonraki hislerimiz yorgunluk, öfkedir.. Yorgunluk vicdanımızın altında kalmaktan, öfke ise bunu yaşatacak dünya düzenine sahip olmaktandir..

Yorum bırakın